Oyun Tanıtım Reklam Alanı

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Age of Empires 2: Conquerors Expansion


Age of Empires II ile bundan bir yılı geçkin bir süre önce tanışmıştık. Oyun, serinin genel temasını bozmadan yepyeni birimler, yeni uygarlıklar ve oynanış özellikleriyle üzerinden bu kadar zaman geçtikten sonra bile hala birçok oyunseverin vazgeçemeden oynadığı klasik bir oyun olarak arşivimizin vazgeçilmez bir parçası oldu.

Son yıllara baktığımızda bu türde gerçek zamanlı strateji (RTS) oyunları arasında klasik olarak yerini sağlamlaştıran bir diğer oyun da Starcraft. Dikkat edecek olursanız bu yıl ve geçtiğimiz yıl sonundan beri çıkan gerçek 3D stratejileri bu sınıfa katmadım. Her ne kadar bu oyunların tamamı RTS sınıfına giriyor olsa da, sanırım, bu iki oyunu diğerlerinden ayrı bir köşeye koymamız lazım. Nitekim Starcraft, Broodwar genişleme paketiyle alışageldiğimiz sıradan genişleme paketlerinin çok ötesinde single-player ağırlıklı ve geliştirilmiş multiplayer özellikleriyle çok üstün bir genişleme paketiydi. Benzer şekilde Age of Empires 2'nin çıkışının üzerinden bir yılı aşkın bir süre sonra ilk resmi genişleme paketi Conqurerors Expansion adıyla oyunseverlerle buluştu.

Age of Empires 2'nin sitemizde malesef bir incelemesi yok, çünkü, sitemizin açılışından çok önce piyasaya çıkmıştı bile. Oyun çıktığı sıralarda "serbest" içerikli sayılabilecek bir web site'm vardı ve bu sitede büyük keyif alarak oynadığım iki oyuna da yer vermiştim: Age of Empires II ve Homeworld. Siteyle ilgili çalışmalarımı TrGamer gündeme geldiğinde dondurmak zorunda kaldım, ancak bu sitede yer alan ve malesef tamamlayamadığım bu iki bölümden Age of Empires II'yi TrGamer'ın Oyun Rehberi bölümüne aktardım. TrGamer'ın çalışmaları ve izleyen zaman içinde vakit yetersizliği nedeniyle malesef bu yazıları daha fazla geliştirme fırsatım olmadı, ancak unutmadan şunu belirtmeliyim ki özel bir nedenden dolayı TrGamer'ın varlığını bu oyunlara borçluyuz.

Age of Empires serisini özel yapan şey çok yüksek oynanabilirlik değeri. Günümüzde hızla ilerleyen teknolojik gelişmeler oyunseverlere en hızlı şekilde kaliteli oyunlar aracılığıyla erişiyor. Belki komik gelecek ama, teknolojinin kullanıcıya yansıması denince aklıma sürekli olarak hep aynı şey gelir: Evlerde kullandığımız teflon tavaların varlığı. Teflon tavayı NASA'nın "atmosfere giren uzay araçlarını ısıya daha dayanıklı nasıl yaparız?" sorusuna ve ardından gelen araştırmalarına borçluyuz. İşte demek istediğim bu örneğin tam tersi, oyunlar sayesinde teknolojideki gelişmeleri teflon gibi on yıllarca beklemeden neredeyse anında yaşıyor oluşumuz. Age of Empires II de benzer şekilde serinin yüksek oynanabilirliğine teknolojinin verimli kullanımını ekleyerek karşımıza çıkmıştı, ve genişleme paketiyle yine çıktı.

İlk oyunun bende yarattığı bağımlılıktan kurtulmayı başarıp rehberini hazırlamaya başladığımda oldukça zorlandığımı hatırlıyorum. Nedeni ise bir strateji oyununda bulabileceğimiz bu zengin içeriği bir rehber haline nasıl getireceğim sorusuydu, sanırım rehberin yarım kalmasının diğer bir nedeni de bu. Çünkü her birimi tanıtacak notların yanı sıra stratejik önemlerini her uygarlık için ayrı ayrı yazmak gerekiyordu. Bunun nedeni her uygarlıkta benzer birimler olmasına karşın karşılıklı eşleştirmenin mümkün olmayışıydı (Command & Comquer serisinin tersine). Oyunun yapımcısı Ensemble Studios birimleri ve teknoloji ağaçları farklı bile olsa her uygarlığı sadece genel toplamda birbirine denk yaratmaya çalışmıştı. Bu konuda her ne kadar bazı problemler ve eksikler olsa da temel olarak fikir buydu. Ve tüm bu problemler geç de olsa Conquerors Expansion ile ortadan kaldırıldı (veya en az'a düşürüldü).

Age of Empires'in çok beğenilmesinin ve bağımlılık yaratmasının bence bir diğer nedeni ise yukarıda bahsettiğim farklılıklar sayesinde oyuncunun bazı uygarlıkları daha kolay benimsemesi ve idare edebilmesi. Örneğin kara savaşını kendine daha yakın bulan bir oyuncu teknoloji ağacı kara savaşları üzerine yoğunlaşmış uygarlıkları daha kullanışlı bulabiliyor, veya "rush" adını verdiğimiz ve görevin henüz en başında rakibine olabildiğince çabuk saldırıp sonuca gitmekten hoşlanan oyuncular ise çabuk üretilebilen ve maliyeti düşük askerlere sahip uygarlıkları tercih edebiliyorlar. Çeşitlilik bu kadar çok olunca doğal olarak oyunun oynanabilirliği de buna paralel şekilde oldukça yüksek değerlere erişiyor.

Age of Empires II ise tüm bu oynanabilirliğe, değil uygarlıkların teknoloji ağaçlarını, birimlerin isimlerini bile zor hatırlayacağınız çeşitlilikte bir içerik getirmişti. Şimdi ise karşımıza çıkan Conquerors Expansion'ı göz önüne alırsak diyebileceğimiz tek şey, mükemmeli daha mükemmel nasıl olur? işte cevabı önümüzde.

Sanırım bu kadar felsefe yeter (hatta fazla bile oldu galiba). Age of Empires'i bilmeyen pek kişi kalmadığını düşünerek oyunun oynanışı, grafikleri, sesleri vb. detaylara girmeyi düşünmüyorum. Çünkü incelediğimiz de zaten bir genişleme paketi.

Oyunda yeni neler var kısmına geçmeden önce, Age of Empires II: Conquerors Expansion'ı oynayabilmek için elinizde Age of Empires II: Age of Kings pakeninin olması gerektiğini hatırlatmak isterim. Yeni genişleme paketini aldıysanız ve Age of Empires II'yi (ilkini) tekrar kuracaksanız minimum kurulumla kurmanız yeterli olacaktır.

Evet, oyunda yeni neler var, neler geliştirilmiş, neler düzeltilmiş...

Oyunu başlattığmızda karşımıza gelen menü kısmına yeni bir seçenek eklendiğini görüyoruz: The Conquerors Campaigns. Bununla beraber Age of Kings'in kampanyaları da üçüncü sıraya düşmüş ve isterseniz bu seçeneği tıklayıp (Age of Kings CD'sini takıp) eski kampanyaları tekrar oynayabiliyorsunuz. Bunun dışında ana menüde görünüm dışında fazla bir değişiklik yok, zaten olmaması da gerekiyor, sonuçta yeni bir oyun değil.

The Conquerors Campaigns seçeneğine kliklediğimizde karşımıza dört yeni kampanya çıkıyor. Bunlardan üçü Age of Kings'den alışık olduğumuz türde:

* Montezuma, Aztek
* El Cid, İspanyol
* Attila the Hun, Büyük Hun İmparatorluğu

Dördüncüsünde ise oyuncunun kampanyalar içinde boğuşmadan kendini doğrudan bir savaşın tam ortasında buluverdiği ünlü savaşlar kısmı: Battles of the Conquerors. Bu kısımda Türklerin Bizans İmparatorluğunu dize getirdiği Malazgirt (Manzikert) Savaşı da yer almakta, neredeyse bir tarih dersi gibi:

* Tours (732)
* Vindlandsaga (1000)
* Hastings (1066)
* Manzikert (1071)
* Agincourt (1413)
* Lepando (1571)
* Kyoto (1582)
* Noryang Point (1598)

Açıkçası yukarıdaki listede tarihin diğer bir dönüm noktasının, 1453 - İstanbul'un Fethi'nin de olmasını isterdim, hem de oyunun temasına oldukça uygun olurdu. Tek savaşlık bu senaryoyu hazırlayan bir üyemiz olursa lütfen bildirsin...

Elbette oyuna eklenenler bunlarla sınırlı değil. Eklenen 5 yeni uygarlık ve 26 yeni teknoloji var. Strateji oyunlarında ortalama olarak en çok 3 uygarlık görmeye alıştığımızı düşünecek olursak şu anda içinde toplam 18 uygarlık barındıran bir oyunu övmek ve klasik diye nitelemek sanırım yanlış olmaz. İşte yeniler:

* Kore
* Hun
* Aztek
* Maya
* İspanyol

Yeni uygarlıklar olur da yeni birimler olmaz mı? Oyunda hem mevcut birimler üzerinde geliştirmeler yapılmış, hem de yeni birimler eklenmiş. Özetleyecek olursak toplam 11 yeni birim eklenmiş (kısa bir özet oldu galiba).

Bunlar oyuna içerik olarak eklenenler. Oyun türleri açısından özellikle multiplayer unutulmamış. Multiplayer oyun tipleri arasına 3 yeni ekleme daha yapılmış:

* King of the Hill: Bu oyun türüne FPS'lerden alışıksınız. Ancak bu kez haritanın tam ortasındaki Wonder'ın kontrolünü elinizde tutmaya çalışacaksınız.
* Defend the Wonder: Oyuna Imperial Age'de tonlarca kaynakla başlıyorsunuz. Amacınız Wonder'ı düşmanlarınıza karşı savunmak, ancak düşmanlarınız bu kez ele geçirmek için değil yoketmek için saldırıyor.
* Wonder Race: Siz ve düşmanlarınız bu kez "kim daha önce bir Wonder yapacak" sorusuna cevap bulmaya çalışıyor, ancak savaşmayı unutun. Kim daha iyi idareci anlamanın kolay yolu...

Multiplayer için eklenen yenilikler burada bitmiyor. Sekiz yeni tip harita ve on "gerçek dünya" haritası da eklenenler arasında. "Gerçek dünya" haritaları ise İngiltere, Bizans, Orta Amerika, Fransa, Güney-Batı Avrupa, İtalya, Orta Doğu, Japon Denizi, Teksas ve Kuzay Denizi ülkeleri bölgesi.

İlk oyunda beni en çok rahatsız eden şeylerin başında köylülerimin "geri zekalılığı" idi. Adama "tarla yap" diyordunuz, tarlayı yapıyor, bir güzel ekiyor-biçiyor, hasat bitince de aval aval bakınıyordu. "Maden yap" diyordunuz, yapıyordu ama hepsi o kadar. Bu sorunlar genişleme paketinde çözülmüş. Artık tarla tükenince tekrar ekmeye başlıyor, maden veya oduncu atelyesini kurunca otomatik olarak kullanmaya başlıyor. Yani köylülerimiz artık daha zeki diyebiliriz.

Oyundaki bir diğer yenilik de savaşan adamlarınızı siege ram'lerin içine "garrison" komutuyla saklayabiliyor oluşunuz. Böylelikle adamlarınız menzilli silah atışlarından korunmuş oluyor, özellikle düşman duvarlarını yıkmaya çalışırken gereksiz kayıpları önleyecek gibi görünüyor. Diğer bir düzeltme de uygarlıkların daha dengeli hale getirilmesi olmuş. Bu düzenlemenin bir sonucu da özellikle bazı single player görevlerde "rush" ile kolay sonuca gidilmesinin engellemiş olması.

Oyunla ilgili yazacak şeyler bitecek gibi değil, ve sanırım bu da bir oyundan beklenebilcek belki de en güzel şey. Sonuç olarak Ensemble Studios ve Microsoft mükemmeli nasıl daha mükemmel yaparız şeklinde düşünüp bu çalışmayı başlatmış ve tamamlamışlar. Eğer Age of Empires serisini seviyorsanız kesinlikle kaçırmamanız gereken bir genişleme paketi. Oyuna verdiğim not kimseyi yanıltmasın, sonuçta bu bir genişleme paketi, komple bir oyun değil ve bir genişleme paketinin alabileceği en yüksek notu almış bulunuyor...

Corsairs Gold

Hiç içinizden uçsuz bucaksız okyanuslarda gezip içinizdeki vahşi egonuzu tatmin edecek şekilde yaşamak geldi mi? Eğer cevabınız evet ise Corsairs tam size göre bir oyun. Uçsuz bucaksız denizlerde sağa sola saldırabilir ya da ticaretle uğraşabilirsiniz.

Oyununda 4 ayrı devlet var, bunlar Fransa, Hollanda, İngiltere ve İspanya. Her devletin kendine has senaryoları var ve bu senaryolar 4 büyük haritada geçiyor ki Pasifik'ten Hint okyanusuna kadar olan büyük bir bölgeden söz ediyoruz. Tabi bu senaryolara bağlı kalmak mecburiyetinde değilsiniz; isterseniz oyunda arcade modu da mevcut ama amaçsızca bir yerlere saldırmak oyundan soğumanıza neden olabiliyor. Mesela ben Captain Blood olarak İngiltere hesabına Fransızlar'ın ve İspanyollar'ın kirli emellerini yok etmek için çalışıyorum. Tabii siz İngilizler'i yok edebilirsiniz.

Oyunun oynanışı ise başta biraz garip gelebilir. Ama alışınca gerçekten çok zevkli bir hal alıyor. Barış zamanı sadece donanmanız gözüküyor savaş zamanı ise (karşı gemiye borda ettiğinizde ya da bir şehre saldırdığınızda) adamlarınızı kendiniz yönetebiliyorsunuz. Ayrıca kolonileri ele geçirip burada ticaret yapabiliyor, gemi inşa ettirebiliyorsunuz. Lakin, şehirdeki tersanenin ve diğer yapıların upgrade'leri size ait. Örneğin her koloninin bir fortress'i (denizde ufak bir topçu kalesi) var. Bu zamanla upgrade gerektiriyor ve maddi yükü bilin bakalım kime ait. Oyunda 9-10 çeşit gemi var, 15 denizciden 400 denizciye kadar hacmi olan bu gemiler oynanış zevkini artırıyor. Oynanışın zayıf bir yanı ise karşı gemiye 3-4 gemiyle borda etseniz bile hücumun tek bir gemiden yapılması ve bunun da düşmanı sıkıştırmanızı engelliyor olması. Diğer bir zayıf yan ise multiplayer desteğinin olmaması. Yani arkadaşlarınızın gemilerini batırmak veya Türk Leventlerinin gücünü göstermek çok çekici olurdu.

Grafiklere gelince bir real-time strateji oyunundan bekleneni verebiliyor. Gemi grafikleri gerçekten güzel fakat savaş ekranındaki 2D artalanlar savaşçıları çok donuk yapıyor ve adamlar da kare gibi köşeli. Ama barış zamanı grafikleri Age of Empires 2'deki gemi grafiklerinden daha hoş geliyor. Bu konuda gerçekten başarılı olmuşlar, keşke aynı şeyi savaş ekranı için de diyebilseydik.

Oyundaki sesler ise gerçekten güzel ani rota değiştiren bir geminin dümen kırma sesi, tayfanın sözlü uyarıları ve rüzgarla dolan yelkenlerin baştan çıkarıcı sesi gibi bir çok ayrıntı başarı ile seslendirilmiş. Bir diğer konu ise oyunun gerçekten kaliteli introsu. İyi bir demo yapmışlar ve müthiş grafiklerle ağzınızın suyunu akıtıyorlar. Müziği ise bir harika kulakların pasını siliyor.

Sadede gelince Corsairs iyi bir oyun sayılabilir ama türdeşlerinden sıyrılıp üste çıkamıyor. Konusunun ilginçliği ve piyasada bu tip oyunların azlığı oyunu satın alınabilir kılıyor. Ama Age of Empires ya da Swat 3 oynamak daha çekici.

CSI:Miami

CSI, açık şekliyle Crime Scene Investigation, aslında çeşitli ülkelerin değişik kanallarında gösterilmekte olan bir televizyon serisi. Başrollerde William Petersen, Marg Helgenberger, Gary Dourdan gibi isimler bulunuyor. Serinin ana temaları, bir grup görevlinin, cinayetlerle ilgili araştırmalar yapıp, gereken delilleri toplamaları, tanık ve şahitlerle konuşmaları ve tüm toplanan delilleri değerlendirerek cinayetle ilgili perdeyi ardına kadar açmakları oluyor. Bu bahsedilenler aslında kolay bir şekilde gerçekleşmiyor, yoğun bir araştırma ve analiz sonrasında bulgular yavaş yavaş oluşturuluyor ve sonuca da kademe kademe gidiyorlar. Böylece, bir cinayetin ne gibi evreler sonrasında ortaya çıkarılabileceği de, izleyicilere detaylı şekilde yansıtılıyor. Crime Scene Investigation, bilgisayar oyunları kulvarında da kendine bir yer edindi. İlk önce Crime Scene Investigation, daha sonra da Crime Scene Investigation: Dark Motives hazırlandı. Dizide gerçekleştirilen ve cinayetleri aydınlatmak için yapılan tüm faaliyetler, alet-edevat ve mekanlarıyla birlikte oyunda yer alıyordu. Üstelik zevkli de bir oynanışı ve oyuncuları araştırmaya sevkeden yapısı vardı. Son olarak piyasalara, CSI: Miami sürüldü. Aynı adlı seriden esinlenerek hazırlanmış ve eskilerindeki gibi bizi araştırma ve analize zorlayan bir yapısı var.

Büyütecim nerede, birşey gördüm

Diziden çıkıp, bir oyuncu gözü ile bakarsak. Miami’nin türüne adventure demek daha doğru olur. Birçok obje ve insan ile etkileşime giriyor, onları gereken yerlerde kullanarak birçok bulgu elde etmeye çalışıyoruz. Başka bir açıdan baktığımız zaman ise, dedektifçilik simulasyonu olarak da nitelendirilebilir. Çeşitli cinayet olayları var, biz de bunlar içerisindeki sır perdelerini ardına kadar aralamaya ve suçluları bulmaya çalışıyoruz. CSI: Miami, alışması kolay ama oynanması zor bir yapım. Açar açmaz, ilk başta training bölümüne bir bakın, ama burada kullanabileceğiniz tüm eşyalar hakkında değil de, birazı hakkında bilgi verilmesi pek sağlıklı olmamış. Heralde, araştırma görevlileri olarak, bizlerden bazı eşyaları kendimizin keşfetmesini istemişler. CSI’da kullanımı oldukça kolay bir arayüz var ve 5 dakikalık bir göz atma sonucunda tüm oyuna hakim olabilmeniz mümkün. Ekranın alt kısmında, Inventory ve çeşitli işlemlerimizi yapabileceğimiz bölge bulunuyor. Kullanabileceğimiz geniş çapta bir eşya listesi var. Buradaki materyalleri kullanarak, suç mahalleri ya da bununla ilişkin çeşitli bölgelerdeki ipuçlarını alabiliyoruz. İpuçları çok çeşitli olduğu için, her ipucu için değişik materyaller kullanmak gerekebiliyor.

Materyallerimizi ikiye ayrılıyor; gözlemleme ve toplama. Bunların dışında, eşyalarımız sayesinde elde ettiğimiz ipuçları, kanıtlar başlığı altında depolanıyorlar. Bu kanıtlar, çeşitli eşyalar, parmak ya da kan izleri, fotoğraflar, saç ya da kıl gibi bilimum elemanlardan oluşabiliyor. Bunlar da kanıtlar başlığı altında kategorilere ayrılmışlar ve arayıp bulmak istediğimiz zaman bize kolaylık sağlıyorlar. Son olarak gidebileceğimiz suç mahallerini ve bulgularımızla ilgili işlemlerimizi yapabileceğimiz yerleri gösteren “Yerler” başlığımız bulunuyor. Bu kısımda, sol taraftaki yerler, cinayet ya da şüphelilerin bulunduğu mekanlar, sağdakiler ise; çeşitli işlemlerimizi yapabileceğimiz laboratuar ve morgumuz, ulaşmak istediğimiz insanlarla ilgili kişisel bilgiler edinebileceğimiz Yelina’s Desk bulunuyor. Sahip olduğumuz eşyalar ya da kanıtlarla ilgili daha fazla bilgi almak için, ilgili eşyaya çift tıklamamız yeterli oluyor ki, ilerleme kaydettikçe buradaki bilgiler de güncellenebiliyor. En önemli kısımlardan birisi de, sağ altta bulunan dosyamız. Şüpheliler ya da tanıklarla gerçekleşen diyaloglarda edinilen bilgiler ve kendileriyle ilgili kişisel ipuçları buraya kayıt ediliyorlar. Devamlı şekilde güncelleniyor ve oyun esnasında da sık sık buraya müracaat edeceğiz.
Konuş bakalım dostum

CSI: Miami’de, alışma kolaylığının yanında, zevkli bir oynanış söz konusu. Devamlı yeni bilgiler edinmek ve bulgulara ulaşmak hoş oluyor. Üstelik, tüm bunları aynı şekillerde değil de, çeşitli araştırmalar sonucunda elde etmek daha da güzel. Çeşitli örnekler vermek gerekirse, cinayet kalıntısı olan büyük bir vücut parçasını eldivenimizle alırken, hassas daha ufak parçalar için cımbıza benzer bir alet kullanıyoruz. Kan ve parmak izlerini belirlemek ya da ortaya çıkartmak için farklı farklı tozlarımız var. Ayrıca, kullanabileceğimiz fırçalar ve birçok materyal daha bulunuyor. Karanlık ya da zor görünen yerlerde ise, fener ya da ultraviole ışınımıza baş vurmamız gerekiyor. Eğer bir vücut parçası bulduysak, bunu analiz etmek için ilk başta morgumuza uğramak gerekiyor. Buradaki bayanın da yardımlarıyla, bulduğumuz parçacık içerisinden de değişik bulgular çıkabiliyor. Bu çıkan bulguları da denetlemek üzere, laboratuarın yolunu tutuyoruz. Laboratuar’da, görevli bayanın yanında, sık sık başvuracağımız iki alet var; bilgisayar ve mikroskop. Bulduğumuz çeşitli DNA ve parmak izlerini, bilgisayardaki kayıtlarla karşılaştırmamız gerekiyor. Böylece, ilgili olan kişiye biraz daha yaklaşmış oluyoruz.

Mikroskopta da, bulduğumuz bilimum materyalleri ve eşya parçacıklarını inceleyebiliyoruz. Böylece ne tür şeyler olduklarını ya da içlerinden daha da ipuçları çıkacak mı, onu kontrol edebiliyoruz. DNA ya da parmak izi ile tespit ettiğimiz insanlara ulaşabilmek için, Yelina’s Desk’e gidiyoruz. Burada Yelina bize yardımcı oluyor ve gereken kişi ile ilgili adres bilgilerini vererek, gidebileceğimiz yeni mekanlar açmış oluyor. Görüldüğü gibi bütün olaylar ve yerler birbirine bağlı, üstelik devamlı gelişimler gösteriyorlar. Tabii, yeni şeyler elde ettikçe araştırmamız gereken yerler ve eşyalar da artıyor, bir nebze oyunu daha da zor hale getiriyor. Bulgular içerisinden, çözmemiz gereken bazı şifreleri bulmacalar da çıkabiliyor.

CSI: Miami’de maalsef grafikler konusunda pek çalışılmamış. Gittiğimiz yerlerdeki arka planlar dümdüz yapıştırılmuş resimler gibi duruyorlar ve hareketsizler. Mekanlarda bulunan insanlara tıklayıp konuşmaya başladığımız zamanlarda, karakterler hareketlerde bulunuyorlar ama oldukça yapmacık, üstelik güzel gibi görünse de animasyon olarak pek tatminkar değiller, buz gibi duruyorlar. Ekranla ilgili birçok problem göze çarpıyor. Gideceğimiz ya da konuşabileceğimiz birçok karakter mevcut. Ayrıca şunu da belirtelim, kolay seviyede oynadığımız zaman, ekran üzerinde kullanılabilecek objeler, gidilebilecek yerler ve konuşulabilecek insanlar, ikonlar ile gösteriliyorlar. Zorluk seviyesini arttırdığınız zamanlarda ise, tamamen kendi hislerinize ve oyunun yardımı olmadan mantığınızla hareket etmek zorunda kalıyorsunuz. Kolay seviyede oynarken, eşyalar gösteriliyor dedik, ama bu ikonların programlanmasında önemli bir problem var. Örneğin, ikon daha konuşulacak insana yaklaşmadan bir şekil alıyor, siz orada birşey var zannedip defalarca tıklıyorsunuz, halbuki birşey yok, direk konuşmaya başlıyorsunuz. Bir de, bazı mekanlarda da araştıraya gitmeniz gereken bölgeler oluyor. Buraları görebilmek için de ikon şekil değiştirebiliyor, ama o mekanı ikonun şekil değiştirmesi için tespit edebilmek oldukça zor oluyor. Ekran üzerinde uzun bir süre simge gezdirip, “acaba gözden bir yer ya da eşya kaçırıyor muyum?” gibi bir soru ile rahatsız olmanız pek de hoş olmuyor. Gözlemlediğim diğer bir problem de şu; normalde simgemizi gezdiğimiz mekanlarda ekranın kenarlarına getirdiğimizde, 360 derece dönebildiğimizi görüyoruz. Ame nedense, sanki üst düzey grafikler var da, bilgisayar zorlanıyormuş gibi, bu döndürme işleminde bir yavaşlama oluyor ve nedenini de anlayamıyoruz.

Suçlu sensin!

CSI: Miami’de güzel olan taraflardan birisi de sesler. Karakterlerin seslendirmeler gayet temiz ve kaliteli bir biçimde gerçekleştirilmiş. CSI: Miami’nin oldukça zevkli bir oynanışı var ve oynayanları bir araştırmacılık atmosferine sokacaktır. Kullanabilecek birbirinden farklı eşyalarımız olması ve olaylarla ilgili oyunun bize fikir üretebilme şansını sunması güzel şeyler. Miami’den puan kırmamızın en büyük nedenlerini; grafik ve simgeler ile ilgili problemler oluşturuyor. Onun dışında, alınıp üzerinde vakit geçirebileceğiniz bir yapım. Televizyon serileri ile aşinalığınız varsa, ekran sorunu aklınıza bile gelmeyecektir.

The Lord of the Rings: Conquest

Gün geçmesin ki Electronic Arts(EA) yeni bir Yüzüklerin Efendisi oyunu çıkarmasın. EA elindeki Yüzüklerin Efendisi lisansını sonuna kadar sömürüyor. En son oyunlarından Battle for Middle Earth serisi, bir stratejiydi. Nezlimde oldukça kaliteliydi. Aylarca oynadım, arada kafama eserse tekrar kurup oynuyorum. Yıllar önce çıkan Return of the King’de “iyi” denilebilecek nitelikteydi. Bu aileye son günlerde çıkan Conquest’de katıldı. Return of the King tarzı, aksiyon kamerası ile hem iyi hem de kötü olarak oynayabiliyoruz. Ekran görüntüleri ve vidyoları yayınlandığı zaman çok heyecanlanmıştım. İyi ve kötü, kahramanlar, tanıdık mekanlar, 4 farklı sınıf seçeneği ile beni yollarına köle etmişti. Uzun bekleyişin ardından oyuna girdim...

Girdikten 20 dakika sonra çıktım. Dışarı çıktım hava aldım, kahvemden bir yudum aldım, koltuğa uzanıp hayallere daldım. ”EA”, dedim. “Neden bunu yapıyorsun? Tamam sevdiğim bir şirketsin, saygı duyuyorum sana ama önce Need for Speed’i sonra da Yüzüklerin Efendisi’ni berbat ettin be hacım? Kalbimi kırıyorsun bu tavırlarınla” diye devam ettim. Aylarca süren bekleyiş sonrasında, tam anlamı ile; gazım içimde patladı. Sizin de gazınızın içinizde patlamaması için bu yazıyı hazırlamaya karar verdim (yalan, daha önceden bir çoşkunlukla almıştım bu yazıyı, ühü.)

Dediğim gibi oyunda hem iyi hem de kötü tarafı kontrol edebiliyoruz. İyilerin senaryosu Miğfer Dibi’nden başlayıp, Kara Kapılar’da son bulurken, kötülerin senaryosu ise Hüküm Dağı’nda başlayıp, Shire’ın telefi ile son buluyor. Ama ne yazık ki bu hemgame içinde ne eğlenebiliyoruz, ne de zevk alabiliyoruz. Bir kere oyun çok hızlı işliyor “hop hacı, surları savun... Tamam! Şimdi, oha ne oluyor!? Meşalelileri öldür! Mis! Öldü hepsi, şimdi Theoden’e yardım et! Etsene adam, 1.5 dakikan var! Oh, kurtardın adamcağızı! Şimdi aşağıya in, öldür milleti!” yahu bir sakin! Bir durakla hocam. Ne oluyoruz? Koskoca Miğfer Dibi muharebesi 10 dakikada bitti!? Tamam, günler süren çarpışma beklemiyorum ama bir sakin ol, soluklan. İki dakika izin ver bize, etrafa bakalım, oyunu süzelim, strateji yapalım... ama yok! Hababam fareye tıklıyoruz. O comboyu yap, şu adamı öldür derken bölüm bitiyor zaten. Çok zorlama olmuş oyun, çok.

This image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 1280x1024.


Her iki senaryoda 4’er karakter yönetebiliyoruz. Elimizin altında, savaşçı, büyücü, gözcü ve okçu var. Bunları açıklamama gerek yok herhalde. Hepsinin ana konseptini isimlerinden çıkabilirsiniz. Birtek gözcü için kısa bir açıklama yapalım; bildiğiniz suikastçının Orta Dünya versiyonu. İki elinde iki bıçak ile maymun gibi hareketler yapıyor, gereksiz. Her sınıfın kendine has özellikleri var. Bu özellikler oyunun eğitim bölümünde gözümüze gözümüze sokuluyor, eğer eğitimi geçmezseniz öğrenmekle kalmayıp, beyninize işleyecek bütün hareketler. Oyunun güzel yanlarından biri de, kahramanları kontrol edebiliyor oluşumuz. İyi senaryoda; Aragorn, Legolas, Gimli, Gandalf, Isildur, Faramir, Frodo, Elrond ve Eowyn; kötü senaryoda ise, With-King, Nazgul, Mouth of Sauron, Saruman, Wormtongue, Lurtz, Balrog ve Sauron’u kontrol edebiliyoruz. Ama ne yazık ki, bu karaterler ile ölürsek, bir daha –o bölüm içinde- kontrol etme hakkına sahip olamıyoruz. Dandik sınıflara geri dönmek zorunda kalıyoruz.

Şimdi sakın ola da “ne güzel işte? Mis gibi Orta Dünya, hem de aksiyon kamerası ile!?” deme gafletine düşmeyin, çünkü çarklar böyle işlemiyor bu oyunda. Öncelikle az önce oyunun hızına dem vurmuştum hatırladığınız gibi. Bunun yanı sıra, oyunun sistemi çok tek düze işliyor. Herhangi bir görevin başlangıçında 4 sınıftan birini seçmemiz gerekiyor; sonra, oyunun daha önceden belirlediği kontrol noktalarını almamız gerekiyor. Kontrol noktaları (yahut stratejik noktalar da diyebiliriz) yaklaşık 6-7 metre çapındaki daireler ile tasvir ediliyor. İçlerine girip bir süre bekledikten sonra o bölge bizim oluyor ama tahmin edebileceğiniz üzere düşman da armut toplamak için gelmemiş savaş meydanına, onlar da “kontrol noktası elden gidiyor hacı” nidaları ile üzerimize saldırıyorlar. Noktayı ele geçirebilmek için, çemberin içinde hiç düşman olmaması gerekiyor. Düşman olmadığı zaman yavaş yavaş bölge bizim olmaya başlıyor ve en nihayetinde de bölgenin hakimi oluyoruz. Bunu birkaç sefer yaptıktan sonra ise “hede hödö geldi! (özel kahramanlar, Aragorn, Faramir vs.)” seslerini duyuyoruz ve kahramanın olduğu yere doğru ilerliyoruz. Sonunda kahramanın kontrolünü aldığımız zaman da, büyük bir olay oluyor (spoiler vermemek için söylemiyorum ama “boss” dövüşleri diyebiliriz.) Akabinde de bölüm bitiyor zaten.

This image has been resized. Click this bar to view the full image. The original image is sized 1280x1024.


Oyunun senaryosu, film paralel olarak gelişiyor ama bazı saçmalıklar da var tabi ki; ilk saçmalığı dandik bir Gondor okçusu olarak, Balrog’u öldürdüğümde yaşadım. Ahaha, koskoca iblisi, iki tane dandik ok ile öldürdüm. Ya oklarda Gandalf’ın kutsaması var (okunmuş ok, ahaha) yahut Balrog hayattan bıkmış, ölmek istiyor. Herneyse deyip oyuna devam ediyoruz ama saçmalıklar peşimizi bırakmıyor ne yazık ki. Troll’lerin sırtından tırmanıp onları öldürmek, her türlü adamın özel güce sahip olması (abi savaşçı bile, kılıcını ateşe çevirip milletin ortasına büyük bir hızla dalabiliyor) ve dahası.

Peki oyunun hiç mi güzel tarafı yok? Aslına bakarsanız var. İyilerin senaryosu oldukça zayıf kalmasına rağmen, kötülerinki oldukça başarılı olmuş. Sauron Hüküm Dağı’nda yüzüğü tekrar ele geçirir ve olaylar gelişir... Film ve kitaptaki olayları ile alakası olmadığı için ve yeni bir senaryo akışına sürüklediği için, kötülerin senaryosu oldukça güzel. Ayrıca, Nazgul’ler olsun, Witch-King olsun, hepsi de oynaması çok eğlenceli olan kahramanlar.

Grafiklere değinmek istemiyorum çünkü, 2009 yılında böyle grafik görmek canımı sıkıyor. Kötü modellemeler, başarısız efektler, çağın gerisinde kalmış gölgelemeler ve nicesi. Gözü Crysis ve benzeri oyunların grafiklerine alışmış biz oyuncular için, Conquest’te kullanılan grafikler çok başarısız kalıyor. Sesler de aynı şekilde başarısız, kılıç-kalkan, büyü sesleri kendini tekrar ediyor, zayıf kalıyorlar. Ayrıca, oyun boyunca bize neyi yapmamızı söyleyen bir ses var ki; insanı uyuz ediyor. “İki dakika sus” diyesi geliyor insanın. Her türlü şeyi söylüyor ama “oyun kötü olmuş hacım, çık bence” demeyi beceremiyor kerata.

2009 yılının ilk hüsranı. Başarısız senaryo akışı (iyiler için), gereksiz derecede tempo, rezil grafikler... Eğer Yüzüklerin Efendisi ile ilgili bütün materyalleri toplama, çıkan her türlü oyununu oynama gibi bir durumunuz varsa, oynanabilir ama ne yazık ki aşırı kolaylığı ve kısa oyun süresi (6 saat içinde her iki senaryoyu da bitirebilirsiniz) ile sizi ekran karşısında fazla tutamayacaktır.

Sonic Heroes Takım Gücü ve A Puanı

Takım Güçleri;
Hero Attack:
Sonic, Tails ve Knuckles takımının yaptığı süper saldırıdır.Saldırıyı güçlendirmek ve hızlandırmak için, saldırıyı Tails açıkken ve 2 PowerUp warken yapın.
Chaos Control:
Shadow, E-112 (Gamma) ve Rogue takımının yaptığı süper saldırıdır. Saldırıyı maksinum hale getirmek için, 2. bölümden sonra, bonus bölümü açın ve Cross'a gidin. Kırmızı Chaos Paketini Alın ve, saldırıyı Shadow ile yapın. Güç 5x şeklinde artıcak.
Big Kiss:
Amy, Cream ve Big takımının yaptığı süper saldırıdır. Bu Saldırıyı güçlendirmek için,
üstteki gibi Cross'a gitmeniz ve Yeşil, Siyah ve Beyaz paketleri almanız lazım.Saldırıyı Amy ile yapın. Saldırı 3x olacaktır.
Ninja Attack:
Saldırıyı, Espio ile yapın.

A Takım Puanı Almak
A Takım Puanı almak için;
* Bütün PowerUp'ları almak,
* En az 3 Combo yapmak (takım gücü),
* Hızlı ve Çok Yüzük almak (hızlı olmak için yön tuşuna 2 kez arka arka basın, ilk bastığınızda koşar, ikincide jet gibi gider